Koronavirüs salgını, Çin’in 11 Eylül’ü mü?
Koronavirüs'ün çıkış sebebi nedir? ABD ve Çin kavgası mı? Çin'in Dünya'nın geri kalanına atıp kaçtığı bir el bombası mıdır?
Tabiyet olarak komplo teorileri ile uğraşmayı çok seven ama herşeyi bu teorilerle izah etmeyi doğru bulmayan birisi olarak koronavirüs salgını üzerinde düşünürken yine komplo teorilerine başvurmak durumunda kalıyorum.
Eğer bu bilerek üretilmiş ya da zaten üretilmişti de yayılmış bir virüs ise o zaman bunun tek müsebbibinin Amerikan derin devleti olabileceğini düşünüyorum.
Öncelikle Amerikan derin devleti ile neyi kast ediyorum onu açıklamaya çalışayım. Aslında bu bir konsorsiyum. ABD’nin Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’nı temsil eden Pentagon, daha çok Cumhuriyetçi Parti’nin şahin kanadından oluşan Neocon’lar (neoconservatist) yani yeni-muhafazakarlar ve Siyonist Yahudiler’den oluşan bir topluluk. Bu konuda daha geniş bilgi sahibi olabilmek için Erol Bilbilik’in kitaplarını ve videolarını tavsiye ederim.
1990’da Berlin Duvarı’nın yıkılıp “en azılı düşman” komünizm yokolmuş ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Dünya nispeten rahat bir nefes almıştı ama 11 Eylül 2001’de ikiz kulelerin yıkılmasıyla yeni bir düşman olarak “İslam” hedef tahtasına oturtulmuştu. Zira kitlelere ancak ve ancak yokolma korkusuyla özgürlüklerinden fedakarlık etiirebilirsiniz. İkiz kulelere yapılan saldırıların da aslında bu dönüşümü sağlamak için bu yapı tarafından yapıldığı noktasında, neredeyse hiç tereddüt yok zihnimde. Bunun için de ünlü yönetmen Michael Moor’un Fahrenheit 9/11 ve yapılmış diğer bağımsız 11 Eylül belgesellerinin izlenmesini öneririm.
İşte savaş endüstrisi Ortadoğu’ya yönelirken, teknoloji üretimi de Japonya, Singapur ve Malezya gibi ülkelerden alınıp Çin’e aktarılıyordu. Bunun sebebi de kanaatimce diğer ülkelerin Çin’e göre daha demokratik olmaları ve her istediklerini yapamıyor olmalarındandır. Nitekim Çin, tek yumruk ile yönetildiği için ülkeyi onun üzerinden yönetmek daha kolay olacaktı. Ne diyordu CIA eski Türkiye şefi olan Paul Henze, 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu raporda; “Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır.”
Teknoloji üretimi kontrole alınmış, Ortadoğu’da Büyük İsrail için ortam hazırlanmakta ve Avrupa Birliği, Brexit ile dizginlenmişken Trump diye bir adam çıkıp ezberleri bozmaya başladı. Evet, dengeli bir kişiye göre dengesiz bir kişi bu konsorsiyum için daha iyi olacaktı ama bu kişilik çok kararsız hale gelirse işte bu sonları olabilirdi. Kontrolden çıkan bir radyoaktif gibi patlamaması için birşeyler yapılması gerekiyordu. Öncelikle, seçimde Rusya’nın desteklediği şayiaları ortaya atıldı. Tutmayınca azil süreci başladı, onu da bertaraf edince Trump, devreye bu virüsün sokulduğunu düşünüyorum.
Tabi bu üst akıl, sadece bir amaç için yapmaz bu hamleleri. Sonuçta insanlar ölüyor. Şimdi bu koronavirüsü taşıyla vurulan kuşlara bakalım. Öncelikle Trump’a ya yola gir ya da gidersin denildi. Brexit ile dağılma noktasına gelen AB’ye kafanı kaldırırsan vururum denildi. Dikkat edin hem Trump hem de Boris, çok hafife aldılar mevzuyu ama sonra işin ciddiyetini anladılar. Hatta ikisinin de testlerinin pozitif çıktığını da hatırlatalım. Sonra Rusya öncülüğünde yeniden kurulmaya başlayan Avrasya blokuna da; “Herşey askeri güç değildir. Biyolojik silahlarla bitiririm işini.” denildi. Ayrıca, Dünya nüfusunun çok olduğu bunu kontrol altında tutmanın, hatta düşürmenin yollarının araştırıldığı bir zamanda bundan ala bir deney ortamının da olamayacağı akıldan çıkarılmamalıdır. Tabi bir de kaçınılmaz olarak birileri de bu süreçten devasa paralar kazandı/kazanacak.
Şimdi gelelim Prestij aşamasına. Evet Çin, teknoloji ve endüstri devi oldu ama bunu kendi kendime yapmadı. Yukarıda Amerikan Derin Devleti diye bahsettiğim konsorsiyum, operasyonlarını Çin’e taşıdı. Dolayısıyla virüsün Çin’den çıkması Çin’le ilgili değil bu üst akılla ilgilidir. 1.5 milyar insanın olduğu ülkede, ölen onbinlerin önemi yoktur. Ayrıca vaka ve ölüm sayılarında Amerika ve Avrupa ülkeleri Çin’i geçmiş durumda. Böyle giderse ilk 10’dan bile çıkacak. Bu da tam olarak el bombasının pimini çekip, atıp kaçmaya benziyor. 11 Eylül’de 300 kişinin öldüğünü ama 3 milyarın kaderini değiştirdiğini düşünürsek ben bu virüs salgının, Çin’in 11 Eylül’ü olabileceğini düşünmeden edemiyorum. İnsan hayatını ne kadar önemsizce gösteriyorsun demeyin. Önemsiz gören bu insanlar. Hatırlayalım, onlara göre biz diğer insanlar, onlara hizmet için yaratılmış hayvanlardan başka bir şey değiliz.
Peki bundan sonra ne olacak? Evet hiç bir şey artık eskisi gibi olmayacak. Küreselleşme’nin o kadar da faydalı bir şey olmadığı anlaşıldı. Tekrar içe de kapanılamayacağına göre kanımca yeni konsept, son yıllarda artık iyice üzerinde kafa yorulmaya başlanan Küyerelleşme konsepti olacak. Ayrıca uzun zamandır benimsenen sürdürüleblir kalkınma stratejisi, yerini sürdürülebilir yaşama bırakacak. Zira bu virüsle birlikte insan yaşamının pamuk ipliğine bağlı olduğu bir kez daha görülmüş oldu.