Batı, Ortaçağ, Skolastik Düşünce ve Oryantalizm Mefhumları

Batı ve batı medeniyeti kavramı, dünya savaşları sonunda ortaya çıkan batıdaki ulus devletleri ifade etmez. Antik Yunan’dan başlayarak Rönesans ve Aydınlanma’ya, oradan nihayet savaşlar sonucu ortaya çıkan yeni milletler arası sözleşmeleri oluşturan zihne Batı medeniyeti denir. Bu tespitten, bunların hatasız olduğu ve tekamül etmiş olduğu anlamı da çıkmaz.

“Batı denilen emperyalist ortaçağ artığı zihniyet!” diyerek, onların yüzyıllarca yaptıkları hatalar sonunda ortaya koydukları yeni medeniyet mefkûresini değersizleştiremezsin. Onun karşısına sen ne koyuyorsun, onu söyleyeceksin. Alternatif olarak gösterdiğin sistem, neden başarılı olamıyor onu sorgulayacaksın.

Evet Batı’nın Ortaçağ diye adlandırdığı dönemde sadece İslam değil Doğu medeniyeti onlardan kat be kat üstündü. Ancak gelinen noktada onlar bu hatalardan birer ikişer vazgeçerek aydınlığa ulaştı, Doğu medeniyeti ise birer ikişer geriye doğru giderek (irtica) adeta Doğu’nun ortaçağına geldi.

Skolastik düşünce sistemi, Ortaçağ’da Kilise merkezli düşünce sistemiydi. Yönetime, içtimai hayata, bilime, dine dair her ne varsa Kilise’ye göre konumlanırdı. Dolayısıyla muharref Tevrat ve İncil’i kendilerine kalkan eden din baronları yönetti ülkeleri. Dünya dönüyor diyeni astılar, merkezde dünya değil güneş var diyesi kestiler, hakkını arayan, kocasına itiraz eden, kız çocuğunu kocaman heriflere vermek istemeyen kadınlar cadı denilerek avlandı, İncil sizin elinizde silah oldu onu halka indirmek lazım diye İngilizce meal yazanı yaktılar. Tanıdık geldi mi?

Kendi tarihlerini çok iyi bilen bazı Batılı düşünürler; “Bunlar neden böyle? Aslında bizim geçtiğimiz süreçten geçiyorlar, keşke şunu yapsalar da bunlar da kurtulsa.” diye Doğu medeniyetini inceleyip üzerinde düşünüyor ve öneriler sunuyorlar. İşte bunlara da Oryantalist/Şarkiyatçı/Müsteşrik denir. Bu isimler adı altında başka faaliyetler yapanlarda vardır elbet ancak bu hakikati değiştirmez.

Özetle Dimitri Gutas’ın Yunanca Düşünce Arapça Kültür kitabını okursanız, Yunan filozof Hypatia’nın hayatını konu alan Agora filmini izlerseniz. Sokrates’in neden öldürüldüğünü, Demokrasi’nin nasıl ve nerede doğduğuna bakarsanız, Tales’i, Platon’u, Aristo’yu öğrenirseniz, Batıya Doğru Akan Nehir, Cosmos Serisi, Mankind, The Great Human Race gibi belgeselleri izlerseniz; İnsanlığın Doğu’da ortaya çıktığını geliştiğini, Batı’ya doğru ilerlediğini, medeniyetin Batı’da doğduğunu, sonra halklara dinlerin hakim olmasıyla birlikte yok olmaya yüz tutuğunu, bu sırada doğuda yeşeren yeni dinin ikiye bölünmesinden sonra Endülüs’e doğru giden kolun bu antik eserleri Doğu dillerine çevirmesiyle; İbn Rüşt, İbn Sina, Farabi, İbn Haldun ve sayamayacağımız nice filozoflar üretildiğini, bir süre sonra bu yeni dinin de yozlaşıp (uygulamada) skolastik yapıya büründüğünü, Batıda yaşanan Aydınlanma ile birlikte medeniyetin tekrar orada neşvünema bulduğunu ve hala bayrağı elinde tuttuğunu görürsünüz.

Batı’nın bizden öğrendi denilen filozoflarımızı; bugün kafir, şeytan diye anan bizim din baronlarının kanaat önderi olduğu, imkan bulanların Doğu’ya değil Batı’ya doğru hicret ettiği, bilimin, fennin, batıda üretildiği (dikkat edin ameliyesinden bahsetmiyorum bilgisinden bahsediyorum: 1000 dolarlık iPhone’un 990 doları ARGE, 10 doları montaj. ARGE Amerika’da, üretim Çin, Hindistan, Romanya vs de yapılıyor.) Kendimizin, skolastik düşünce deyip aşağıladığımız Ortaçağ’dan daha beter halde olduğumuz, skolastiğin daniskasının yaşandığı Doğu ve Batı işte budur.

Konuyu üç mükemmel sözle kapatalım: Türk yazar, çevirmen, düşünür ve sosyolog Cemil Meriç; “Türk sağı mezarlık bekçisidir.” derken; kanımca, kendisinin yerine benzerini inşa edememiş olduğu eski devletlerini, filozoflarını, medeniyetlerini anmaktan başka bir şey yapmazlar demektedir. Lübnanlı yazar, filozof Amin Maalouf’da; “Orta Doğu insanları, her şeye üzülürler ama hiçbir şeyle ilgilenmezler.” diyerek bu ataleti gözler önüne seriyor. Liberal Demokrat siyasetçi Cem Toker ise: “Batı satranç, biz tavla oynuyoruz.” diyerek aslında fotoğrafı/röntgeni çekiyor.

Eğer böyle bir görevimiz var ise; bizim yapacağımız şey Batı’yı kötüleyerek değil hastalığımızı kabul edip iyi teşhis ederek, iyileşmek için neler yapılması gerekiyorsa yaparak, onlardan daha iyi bir medeniyet tasavvuru ortaya koyup, Dünya’ya yön vermek olmalıdır. Bunun adı da Aydınlanma’dır. Doğu, özelde Türkiye, kendi aydınlanmasını gerçekleştiremez ise biz daha çok havanda su döveriz. Gerçi, İlahiyatçı Mustafa Öztürk; “Cumhuriyet, bir Türk Rönesansı’dır.” diyor ama bana göre yarıda kesilmiştir ve Atatürk sonrası dönem; Laikliğin, bize daha uygun olduğu Amerika modeli yerine çok katı uygulandığı Fransa modeli örnek alındığı için uygulamada ortaya çıkan tepkiler toplumsal bölünme yaratmıştır. Eğer rahmetli Atatürk, bir 10-15 sene daha yaşasaydı, bunu görür ve toplum yapısına daha uygun bir modele geçerdi ve bugünkü derin çatlak oluşmazdı diye düşünüyorum.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir