Ashab-ı Kehf Mağarası Nerede?

Kuran-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf olarak ifade edilen, tarih kaynaklarında Yedi Uyurlar olarak bilinen kişilerin kim olduğu ve olayın geçtiği mağaranın nerede olabileceği üzerine yapacağımız bu ufuk turunda bana katılın.
Ashab-ı Kehf veya Yedi Uyurlar Mağarası olarak bilinen yerin Mersin’in Tarsus ilçesinde olduğu genel kabul görmüştür. Bunun dışında; İzmir Efes’de, Diyarbakır Lice’de ve Kahramanmaraş Afşin’de de bu isimde yerler vardır.
Hristiyanlık ve İslamiyet’te ortak olan bu hikayenin çok bilinen Efes versiyonuna göre; “Roma imparatoru Decius zamanında yedi veya sekiz Hristiyan genç, devrin putperest inançlarına kurban edilmekten korkarak, yaşadıkları yerin (Efes) yakınlarındaki bir mağaraya sığınırlar. Fakat Romalı askerler, onları takip ederek ve mağarayı bularak yerlerini tespit ederler. Ancak, askerler içeri girdiklerinde kimseyi bulamazlar ve bunun üzerine komutanları mağaranın girişinin taş ve harçla kapatılmasını emreder. Ardından, mağaranın girişine “Yedi Kâfir’in ölüme terk edildiklerini” bildiren bir levha bırakarak giderler. Gençler çaresizce ne yapacaklarını düşünürlerken, birden üzerlerine bir ağırlık çöker ve orada mucizevî bir uykuya dalarlar.” (Wikipedia) Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra uyanan gençlerden birisi şehre yiyecek almaya gider. Şehrin çok değiştiğini ve insanların artık rahatça inançlarını yaşayabildiklerini görür. Cebindeki parayla alışveriş yapmaya çalışınca artık o paranın kullanılmadığını öğrenir.
Her zaman olduğu gibi olayı, Kuran bağlamında değerlendirip buranın neresi olduğu konusunda bir fikir ortaya atacağım. Uzun yıllardır okumalarımı çok geniş bir yelpazede yapıyorum. Kutsal Kitapları ve eski mitolojileri birlikte okurken aynı zamanda uzay ve antik tarih belgesellerini de dikkatle ve notlar alarak izlerim. Kuran’ı ağır ağır ve üzerinde düşünerek okurken (Müzzemmil, 4) bu edindiğim eski isimle müktesebatım, yeni adıyla background üzerinden değerlendirmeler yapıyorum. Tabi bu bazıları için saçma/abartı/zorlama gibi geliyor ama onlara da bir şey demiyorum. Sadece şunu bir kez daha tekrar etmeyi yeterli görüyorum ki; öncekilerin yaptığı açıklamaları reddetmiyor, aynen kabul ediyorum ancak Kuran’ın semiyotik bir kitap olduğunu düşündüğüm için daha önceki açıklamaların yanında böyle bir perspektiften bakılarak yeni açıklamalar getirilebileceğini düşünüyor ve bunu yapmaya gayret ediyorum. Aksi halde bir metin nasıl evrensel olacak?
Bu oryantasyondan sonra, yavaş yavaş konumuza girelim istiyorum. Bu yazıda odak noktamız olacak olan Kehf Suresi, Kuran’ın; kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru bir kitap olduğuna vurgu yapılarak başlıyor. Yaratılışa dair bazı sebepler sıralandıktan sonra; “Yoksa sen, bizim âyetlerimizden Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm’in durumlarını şaşırtıcı mı buldun?” (Kehf, 9) denilerek perde açılıyor. Devamında o gençlerin, mağaraya sığındıkları ve içinde bulundukları durumdan bir kurtuluş için dua ettikleri anlatılıyor. Sonra; “Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.) Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.” (Kehf, 11-12) denilerek sebep ifade ediliyor. Gençler hakkında bazı bilgiler verilen ayetlerden sonra bu yazının konusu olan, mağaranın yeri hakkındaki bilgiler verilmeye başlanıyor. İlk ipucumuz, 17. Ayette; “(Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi.” şeklinde veriliyor. Buradan anlıyoruz ki mağaranın girişi, doğuya dönük olacak. Daha sonra bende o müthiş bağlantıyı oluşturan esas bilgi veriliyor; “…Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi…” Evet kaynaklarda Kıtmir adı verilen köpeklerinin de mağaranın girişinde bu şekilde yattığı ifade ediliyor.
İşte bu cümle karşıma başka bir yerde çıkınca, doğrudan Kuran’daki bu ifadeyle eşleştirdim ve orası acaba burası olabilir mi diye düşünmeye başladım. Çünkü izlediğim Antik Mısır belgeselinde Büyük Gize Sfenksi anlatılırken tam olarak bu ifade kullanılmıştı; “…adeta piramitlerin koruyucusu olarak ön ayaklarını uzatmış bir şekilde yatıyor…” Fakat bir sorun var! Sfenks, gövdesi aslan ve kafası bir firavun şeklinde. Babil yaratılış destanında; aslana, büyük köpek dendiğini anımsayınca bu sorunda ortadan kalkıyor. Ayrıca yeni yapılan araştırmalara göre kafanın sonradan değiştirildiği, orijinal kafanın bir çakal kafası olduğu ortaya çıktı. Hemen akıllara Anubis geldi değil mi? Anubis ile ilgili Wikipedia’daki; “Anubis çoğunlukla bir çakalın ya da kurdun siyah başı ile insan formunda tasvir edilirdi. Bu özellik mezarlık çevrelerinde dolaşan birçok vahşi köpeğin temsili olmalıydı. Bunlar mezarlıkların resmi olmayan gardiyanları olarak belirtilmişlerdir, daha sonrasında ise köpek-başlı Anubis’le bağlantıları kurulmuştur.” bilgisini de okuyunca artık tereddüt kalmıyor.
Artık mağaranın girişinde oturan köpeğin Büyük Giza Sfenksi olduğunu anladık. Bu durumda, önünde yattığı mağaranın da üçlü piramit bloğunun (Gize Piramitleri) ortasındaki Kefren Piramidi olduğunu söyleyebiliriz. Ama onu da doğrulamamız gerekiyor. Ayetler mağaradakilerin durumları, içerde geçirdikleri süreler ve sonrasında yaşananlarla devam ediyor. Biz mağaranın konumuna odaklandığımız için buraları geçiyorum. 21. ayet, başka bir ipucu veriyor bize; “…Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.»…” Mağaranın üzerine bir bina inşaa edildiğini görüyoruz. Kefren Piramidine baktığımızda Büyük Piramitten (Keops) farklı olarak, kral odasının piramidin ortasında değil altında olduğunu görüyoruz. Ayetle nasıl örtüştüğünün farkında mısınız? Aynı ayetteki gibi mağaranın üstüne bina yapılmış. Daha başka detaylar da var uzatmamak için girmiyorum.
Özetle, ayetlere göre; bahse konu mağaranın yönü doğuya dönük olmalı, önünde ayaklarını uzatıp yatan bir köpek olmalı ve üstüne bir bina inşa edilmiş olmalı. Bu şartları taşıyan en uygun yer olarak; Giza Platosundaki en gözde yer olan Giza Piramitlerinin en ortasındaki Kefren Piramidi ve önünde bulunan Büyük Giza Sfenksi‘nin olduğu yeri tespit ediyoruz.
Bir de kelime benzerliği var ki ona da değinmeden geçemeyeceğim. Türkçe Kefren olarak telaffuz edilen piramide İngilizce “The Pyramid of Khafre” deniliyor. Bazı kaynaklarda Khaf-ra olarak geçen ismin Antik Mısır dilinde Ra’nın Mağarası olarak çevrildiğini görüyoruz. Surenin ismi olan Kehf ile ne kadar yakın olduğu aşikar.
Ayrıca; uykuda oldukları halde onların uyanık sanılmaları, sağa sola çevrilmeleri ve görenlerin korkarak, dönüp kaçacakları gibi bilgilerin; Antik Mısır’ın alameti farikası olan mumyalama işlemine işaret ettiğini de düşünüyorum. Sonuç itibariyle surede anlatılan olaylarla, piramitler arasında muazzam bir benzerlik olduğu ortada. Doğrusunu Allah bilir ama onun bize emrettiği gibi “yeryüzünde gezip dolaşarak” (Âl-i İmrân, 137; Ankebût, 20; Rûm, 42; Mü’min, 21; Mü’min, 82) onun ayetlerini bulmaya ve imanımı sağlamlaştırmaya çabalıyorum ki “düşünecek kalp ve işitecek kulağım” (Hac, 46) olsun.