Bir başkadır benim memleketim

Bugün, eğip bükmeden, çekip sündürmeden anlatılan bir insan hikayesini konu alan Netflix'in son yerli dizisi Bir Başkadır'dan bahsedeceğiz.

Bugün, eğip bükmeden, çekip sündürmeden anlatılan bir insan hikayesini konu alan Netflix’in son yerli dizisi Bir Başkadır’dan bahsedeceğiz.

Bir Başkadır, Netflix’te 12 Kasım 2020’de gösterime giren, Berkun Oya’nın yazıp yönettiği Türk dizisi. Yapımcılığını Krek Film adına Ali Farkhonde ve Nisan Ceren Göçen’in üstlendiği dizinin kurgusu Ali Aga’ya ait. 8 bölümden oluşan dizinin oyuncu kadrosunda ise Öykü Karayel, Fatih Artman, Funda Eryiğit, Alican Yücesoy, Tülin Özen, Nesrin Cavadzade, Derya Karadaş, Defne Kayalar, Bige Önal, Settar Tanrıöğen, Öner Erkan ve Gökhan Yıkılkan gibi isimler yer alıyor.

“Hayatları farklı, hayalleri farklı, korkuları farklı. Birbirlerine zıt görünseler de yolları kesiştiğinde sınırlar ortadan kalkacak ve hepsi birbirinin hayatına dokunacak.” mottosuyla sunulan dizinin ilk bölümünü izledikten sonra izlenimlerimi aktarmak istiyorum.

Seküler yaşamla, öyle yada böyle bir inanç dünyası içinde olan muhafazakar insanlar arasındaki ayrılıkları konu alan ama bunu yaparken de sonuçlar itibariyle, ortaya çıkan benzerlikleri gözler önüne seren bir yapım. Çağdaş dünya görüşü ile Anadolu irfanı olarak tanımlanan geleneksel görüşleri irdeleyen bir yapım olması da nedeniyle kanımca dikkatleri hak ediyor.

Bu, dizilerde gördüğün dünya kızım. Bu ise Allah’ın topraktan yarattığıdır. Çürür, gübre olur ya da toprağa döner. Mis gibi kokar ama dikenleri de vardır. Kırılır, tamir olmaz, buruşur, çürür. Dalından kopardığında küser sana. Seveyim desen elinde kalır. İşte bu çiçek bizi kızım.

Çağdaş, seküler kesimlerin; hor gören, önyargılı yukarıdan bir bakışla değerlendirdiği muhafazakarların irfanı karşısında yaşadıkları şaşkınlıklar ile bu insanlar arasından çıkıp belli bir standardı yakalayan muhafazakarları geldiği akıl almaz nokta arasında gidip gelen bu hikayede arabesk ile senfoninin muhteşem yoldaşlığını izleyeceksiniz.

Senaryoda, öyle apaçık sözler sarf eden sıradan metinler yerine, acı da olsa gerçekleri alt metinlere gizlemesi dizinin bir başka artısı olarak göze çarpıyor.

Bir psikiyatristin hastası hakkındaki düşüncelerinin kendisinde yarattığı sıkıntıyı başka bir psikiyatriste giderek çözmeye çalışması; Hollywood filmlerinden alışkın olduğumuz, oyun içinde oyun geleneğinden hareketle hasta içinde hasta diyebileceğimiz bir yapıya sahip.

Abinin hanımı, bunun kopmayan yapraklarına bükülmeyen dalına kanmış, üstündeki yağmur damlasını gerçek sanmış.

Bu tema, o kadar özümsenmiş ki yapımcılar tarafından, filmin görüntüsüne de yansımış. Bir an, dönem sanki 80’ler gibi geliyor izleyiciye ama modernlik hemen ortaya çıkıyor. Bu açıdan görüntü yönetmenini de ayrıca tebrik etmek istiyorum.

Zıtlıklar arasındaki benzerlikleri öne çıkarmasıyla ünlü olan Albert Camus öyküleri gibi muhteşem bir öyküyle karşı karşıyayız.

Netice itibariyle, bir başkadır benim memleketim dedirten, ismiyle müsemma bu diziyi her düşünen, sorgulayan zihinlere tavsiye ediyorum.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir