Gurbetçiler ve Klanı Koruma İçgüdüsü

Uzun zamandır Almanya’da yaşayan Türkler ile Türkiye’de yapılan röportajlarını inceliyorum. Büyük çoğunluğu, Almanya’da durumun çok kötü olduğundan bahsediyor, gitmek isteyenlere kızıyor ve insanları çalışmamakla suçluyor. Söyledikleri akıl almaz gerekçeleri burada saymayacağım, hepimiz izliyoruz. Uluslararası indekslerde yapılacak kısa bir araştırma ile durumun böyle olmadığı çok net bir şekilde görülecektir. Peki mikrofonlara neden böyle konuşuyorlar?

Kitle psikolojisi hakkında çok okudum, araştırdım. Konu üzerinde bu minvalde düşündüm ve sonunda niye böyle davrandıklarını buldum. Her şeyin bir sebebi, onun da bir sebebi vardır. Bu aşağıya doğru bir kök sebebe kadar gider. Bunu bir soğanın katmanları olarak da düşünebilirsiniz. Bir sebebi kaldırdığınızda, altından başka bir sebep çıkar. Onunda altında başka. Bu, soğanın cücüğüne kadar iner. Ben, soğanın cücüğünde klanı koruma içgüdüsü olduğunu düşünüyorum.

İnsanoğlu avcı-toplayıcı dönemde, birlikte avlanarak daha rahat beslendiğini fark ettiği andan itibaren klan oluşumları başladı. Klanlar, bir-iki aileden fazla olmuyordu. Klanların birleşip; köyler, kentler, prenslikler, krallıklar, ulus devletler, birleşik devletler ve küresel birlikler haline gelmesinden önce insanlık, yüzbinlerce yıl klan toplulukları şeklinde yaşadı. Çünkü grubun az olması hem kontrolü daha iyi sağlıyordu hem de -en önemlisi- yiyeceklerden düşecek payı artırıyordu. Bu durum sonraları karşımıza askeri birliklerde çıkıyor. Çok önemli görevlere daha az sayıda ve daha güçlü askerlerden oluşan timler gönderiliyor. Sebebi yine aynı.

İşte sayabileceğimiz birçok sebebin altında yatan kök sebebin bu olduğunu düşünüyorum ben. Gurbetçi kardeşlerimiz, kendilerinin ya da atalarının orada karşılaştığı muameleyi çoktan unuttukları için klanın bir parçası haline gelmişler ve dışarıdan başkalarının gelip o düzenin bozulmasını istemedikleri için içgüdüsel olarak buna engel olmaya çalışıyorlar.

Bunu daha modern bir örnekle anlatırsam daha anlaşılır olacağı kanaatindeyim. Şimdi, kucağınızda çocukla dolmuş beklediğinizi düşünün. Ve zaman da biraz ilerlemiş olsun. Gelen dolmuşun kapısı açıldığı anda dolu olduğunu fark ediyorsunuz ama içeri girmekte hiç tereddüt etmezsiniz. Çünkü ne olursa olsun sizin için dolmuşun içi, dışından daha iyi. Şimdi filmi biraz geri sarıp, elinizde pazar poşetleriyle dolmuşta gittiğinizi düşünün. Şoför zırt-pırt duruyor ve her duruşunda insanlar tıka basa biniyor. Artık hiç yer kalmıyor ama şoför yine duruyor ve kapıda, kucağında çocuğuyla bir kadın beliriyor. Hep birlikte; bazen dıştan, çoğu zaman da içten gelen seslere kulak verelim mi? “Araba zaten dolu, daha ne kadar dolduracaksın kardeşim?” “Kadın da doluymuş demiyor, hala binmeye çalışıyor.” “Kucağındaki çocuğa yazık. Öldürecek misin çocuğu be kadın?”

Bir başka sosyal bilimler gerçeği ise insanın, çevreyle ilişkisinin durduğu yere göre şekilleniyor olması. Örneğin; evinin penceresinden, bahçesindeki kocaman havuza bakan kişi gördüğünden huzur duyarken, elinde kimyasallarla aynı havuzun dibini temizleyen kişinin duygusal çıktısı başka olur. İşte örneğimizde; dolmuşun içindeki ile duraktakinin dolmuş ile olan ilişkisi de farklı olacaktır. Bu gerçekleri ana sorunumuza entegre ettiğimizde ise Almanya’da yaşayan ile yaşamak isteyenin ilişkileri ve sonuçları da net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Şimdi anladınız değil mi? “Maden öyle, gel kardeşim ülkene geri dön!” denildiği zaman, niye; “Benim kurulu düzenim var, gelemem.” dediklerini. İşte her şey o kurulu düzende saklı. Bu kardeşlerimiz aslında o avcı-toplayıcı genlerimizden gelen, klanı koruma içgüdüsü ile; “Kimse gelip benim kurulu düzenimi bozmasın.” diyemedikleri için böyle absürt gerekçeler sunuyorlar.

Keşke kimse bir başka ülkeye gitme gereksinimi duymadan, kendi ülkesinde mutlu ve refah yaşayabilseydi. Bunun için benim kendi adıma görevim; sosyal bilimlerle uğraşan birisi olarak, sebepleri bulmak ve paylaşmak. Çözüm, siyasetçilerde. Siyasetçileri de halk seçtiğine göre…

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir