Turan Hükümdarı Afrasiyab (Oğuz Kağan) Destanı
Gılgamış ile başladık, Enuma Eliş ile devam ettik. Şimdi sıra Oğuz Kağan Destanı’nda. Akılda hep aynı soru; “Acaba bunlar, sadece bin yıllardır anlatıla gelen söylenceler mi? Yoksa gerçekten yaşandılar mı?”
Birçok otorite tarafından kabul edilen türeyiş hikayesine göre insanlık, Nuh peygamberin üç oğlundan başlıyor. Hamdan Sudanlılar, Sam’dan Araplar, Yafes’ten ise Türkler, Moğollar, Çinliler yani Asyalı ve Turan’ı kavimler türemiştir.
Atatürk’ün de benimsediği Türk Tarih Tezi’ne göre Olcay Han diye bilinen kişinin Nuh Aleyhisselam’ın oğlu Yafes’in ya da onun torununun olduğu kabul edilmektedir.
Öncelikle destanın 2 farklı versiyonu olduğunu bunlardan birinin Reşidüddin Fazlullah tarafından neşredilen Camiü-t Tevarih adlı eser olduğu diğerinin ise Uygur versiyonu olduğunu ifade edelim. Reşidüddin versiyonunun daha makul ve akla yatkın Uygur versiyonunun ise insanüstü özellikleri barındırdığını bu yüzden yazarının Reşidüddin versiyonunu dikkate alarak bu kitabı yazdığını görüyoruz.
Günümüzde Oğuz Kağan ile ilgili tüm metinlerin incelenmesinden sonra ortaya çıkarım ortak fikri, Oğuz Kağan’ın tek bir kişi olmadığı asırlar boyunca Türklere önderlik yapan kişilerin Üstün özelliklerinin birleştiği hayali bir kahraman olduğu görüşüdür.
Destanda 1000 yıl yaşadığı belirtilen Oğuz Kağan’ın doğar doğmaz annesinden süt emmeyi bıraktığı 40 gün içinde yürümeye koşup oynamaya başladığı ifade ediliyor. Oğuz Kağan’ın bebekken annesinin rüyasına girmesi ve onu tanrıya iman etmeye davet etmesi anlatılmaktadır.
Oğuz Kaan’ın Gök dağ ve Deniz adlı oğullarına Üçok gün ay ve yıldız adlı oğullarına ise Bozok adlarını üst isimler olarak verdiği kaydedilmiştir.
Destanın kahramanı Oğuz Kağan hakkında tarihçiler birçok varsayımlarda bulunmuşlar. Kimisi onun Metehan olduğunu kimisi Firdevsi’nin Şehname’sinde geçen Turan hükümdarı Afrasiyab olduğunu kimisi de aslında oğuzların kağanı şeklindeki ifadenin zaman içinde Oğuz Kağan’a dönüştüğü fikrini savunmaktadır.
Oğuz Kağan’ın çocukları ve torunları dağ çeşitli kaynaklarda farklılıklar göstermektedir. Bazen boy isimleri olarak da anılan bu isimler çoğu zaman hakim toplumların kendilerini Oğuz Kağan’a dayandırma çabalarından dolayı kendi büyüklerinin isimlerini Oğuz Kağan’a dayandırma şeklinde karşımıza çıkıyor.
Destanın baş kahramanlarından biri olan dede Korkut’un ise Hz. Muhammed döneminde yaşadığı ve ona elçi olarak gönderildiği sırada Müslüman olduğu ifade edilmektedir. Bu ki Dede Korkut hikayelerinde Hz. Muhammed’e elçi olarak giden kişinin başka bir kişi olduğu kaydedilmiştir.
Evlilik konusunda çok önemli mesajlar veren destanda erkeklerin eş seçerken imanlı kızları tercih etmesi vurgulanırken, Oğuz Kağan’ın eşinin ağzından senin küpen her nerede olursa benim kulağım orada senin çemberin her nerede olursa benim başım orada olur sözü üzerinden kadınların erkeğin buyruğundan çıkmaması öğütlenir.
Destanın Reşidüddin versiyonunda Oğuz Kağan atalarıyla girdiği münakaşa sonucunda onlarla savaşır ve babasının yerine tahta geçer. Oysa destanın Uygur versiyonunda Oğuz ormanda yaşayan ve insanları yiyen bir canavara karşı mücadelesinde başarılı olduktan sonra olağanüstü özelliklere sahip iki kadınla evlenir ve hükümdarlığını ilan eder.
Oğuz atalarıyla inanç noktasında ayrı düşünce ataları birleşip Oğuz’u öldürme kararı aldılar. Bunu öğrenen Oğuz yandaşlarını alarak hazırlık yaptı ve atalarıyla 70 yıl süren bir savaş yaşadı. Savaşın sonunda Oğuz ve taraftarları galip gelince Uygur ülkesini grup tahta geçti. Uygur yandaş taraftar destekçi mânâsına gelmektedir.
Oğuz’un atalarıyla verdiği savaş sırasında ona yardım eden kanglı adındaki bir halk vardı bu halk günümüz anlamıyla Oğuz’a lojistik destek veriyorlardı icat etmiş oldukları tekerlek sayesinde bunu baş arıyorlardı. Türkçede tekerleğe kanglı dendiği için bu ismi aldılar.
Oğuz Kağan Destanı’nda tekerleğin, Oğuz’un atalarıyla yaptığı savaşta ona lojistik destek veren Kanglılar tarafından icatedilğini okuyoruz. Ancak daha eski tarihlerde Sümer Piktogramlarında tekerlek görünüyor. Demek ki olsa olsa o bölgeye getirenler Türkler olabilir.
Savaş sırasında kocası ölen bir kadın ağaç kovuğuna girerek çocuğunu doğuruyor. Bunu duyan Oğuz Kağan, onu evlat ediniyor ve adını Kıpçak koyuyor. Kıpçak, kabuk kelimesinden geliyormuş. “Ağaç kovuğundan mı çıktık?” ifadesi de buradan türemiş olmalı.
Bir gün Oğuz’un çocukları avdan dönerken, üç altın ok ve bir altın yay buldular. Oğuz oku, büyük oğullarına (Gün, Ay, Yıldız) verdi ve onlara Bozok denildi. Okları ise küçük oğullarına (Gök, Dağ, Deniz) verdi bunlara da Üçok denildi.