Basra harap olduktan sonra
Bugün; "Basra harap olduktan sonra" manasına gelen "Bad’el harâb’ül basra" deyiminin nereden geldiğini öğreneceğiz.
Bugün; “Basra harap olduktan sonra” manasına gelen “Bad’el harâb’ül basra” deyiminin nereden geldiğini öğreneceğiz.
Bir zamanlar, yaşlı bir dervişin yolu Basra’ya düşer. Bu dervişe şehir halkı çok ilgisiz ve kayıtsız kalır. Açlıktan bitkin düşen derviş kime gitse: “Allah vere dede efendi.” cevabını alır. Derviş çaresiz, kesesindeki son birkaç akçeyi de kasaba vererek bir parça et alabilmiştir ancak ne eti pişirebilecek bir ateş bulabilmiş, ne de eti pişirtebilecek açık bir kapı bulabilmiştir. Bu duruma çok üzülen derviş, Allah’a yalvarır: “Ey büyük Allah’ım, şu Basra halkının kayıtsızlığından sana sığınırım, beni bağışla ve şu bir lokma etimi pişirecek bir ateş ihsan buyur.
Daha duası biter bitmez Basra’yı büyük bir yangın sarmış ve kısa sürede birçok yer kül olmuştur. Bir köşede ateş üstünde etini pişiren derviş, Allah’ın büyüklüğüne hayran fakat kendi sabırsızlığından pişman olarak şöyle demiş: “Bad’el harâb’ül Basra.” yani “Basra harap olduktan sonra.”
Hikayenin, Moğollar Basra’yı ele geçirmelerinden sonra anlatılmaya başlandığı düşünülür. Çünkü Moğollar, ele geçirdikten sonra şehri yerle bir etmiş, bütün binaları yıkmış, kütüphaneyi yakmış, şehirde taş üstünde taş bırakmamışlardır. Yani Moğollar Basra’yı aldı ama geriye Basra’yı Basra yapan hiçbir şey kalmamıştı.