Bir Jason Statham klasiği

Yola gelmez, umarsız, kuralsız, sürekli aksiyon’un içinde bir yavaşlık. Jason Statham denilince aklıma bu durum gelir. Blitz’de de durum budan farklı değildi.
Olay İngiltere’de geçiyor. Detective Sergeant Tom Brant’ın, Barry Weiss, namı diğer The Blitz’i, bir bilardo salonunda dövmesi sonucu, polis milletine gıcık olan ve intikamını almak için polisleri öldürmeye başlayan bir seri katilin hikayesi anlatılıyor filmde.
Tom, merkeze yeni atanan Porter Nash ile birlikte ilk cinayetten sonra olayı çözer ve Blitz’i tespit bile derler. Ancak yakalamaları için delil gereklidir. Ancak o delilleri bir türlü bulamazlar.
Sonuçta yapacak başka çare kalmayınca, her polis katilinin başına gelen Blitz’in de başına gelir ve tahtalı köyü boylar.
Aslında, The Blitz, II. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık’ın Nazi Almanyası tarafından 7 Eylül 1940 ile 16 Mayıs 1941 tarihleri arasında aralıksız bombalandığı döneme verilen admış. İngiltere çapında birçok kent ve kasabayı etkileyen, ancak asıl saldırının başkent Londra’yı hedef aldığı, 1941 yılının Mayıs ayı sonunda 40 bini aşkın sivil ölürken bir milyondan fazla kişi evsiz kaldığı bir saldırı olduğunu Wikipedia’dan öğreniyoruz.
Aslında başta da dediğim gibi, film bir Jason Statham klasiği, hikaye pek o kadar iyi olmasa da oyunculuklarla işi götürmüşler. Özellikle Blitz’i canlandıran Game of Thrones’den tanıdığımız Aidan Gillen’ın performansını çok beğendim. Paddy Considine’ın ise tam bir İngiliz tarzı sergilediğinizi de söyleyerek bitirmek istiyorum.