Kuşların Dili – Mantıku’t Tayr
Vahdet-i Vücud ekolünün bir diğer temsilcisi olan İranlı Alevi Türkmen şeyhi, derviş bir şair Ferîdûddin Attâr, bu ekolün inanışını, Kuşların Dili’yle (Mantıku’t Tayr) anlatmaya çalışıyor.
Aynı zamanda bir hekim ve eczacı olan, bu yüzden Attar yani aktar adını alan Feridüddin, eserin başlangıcında; vahdedi vücud düşüncesinin ne olduğunu kendi lisanıyla anlatmaktadır.
Sonrasında 4 halife üzerinden, Sünni ve Şii ayrışmasının nasıl başladığını ve bunun ne kadar yanlış olduğunu örneklerle anlatır.
Bir gün hüdhüd, bütün kuşları toplayarak kendimize bir padişah seçelim der. Çok yoğun geçen tartışmalar sonunda Kaf Dağı’nın arkasında bulunan Simurg’a ulaşmak için yola çıkmaya karar verirler.
Karar verilmişti, toplaşıp hep birlikte Simurg’a doğru yola çıkılacaktı. Yol uzun ve çok meşakkatli olacaktı bu yüzden bazı kuşlar başladılar bahanelere.
Bülbül, güle olan aşkından ve ondan ayrılamayacak oluşundan bahsetti. Papağan, takatsız olduğundan şikayet etti. Tavus kuşu, içinde bulunduğu halin seçkinliğine işaret ederek neyine yetmeyeceğini düşünüyordu. Kaz ise, kuşların en temizi olduğunu ve başka bir şeye gerek olmadığını söylüyordu.
Hüdhüd, hepsine de çeşitli hikayelerle cevap verdi ve bu özelliklerinin geçici olduğunu, aslolanın O’na ulaşmak, O’nda birleşmek olduğunu anlatmaya çalıştı.
Keklik salınarak çıkageldi. Ben mücevherin kaynağındayım zaten, ne işim olur o yolculukta dedi. Hüthüt, Süleyman’ın yüzüğündeki taşı anlattı sen Hz. Süleyman’dan daha mı büyüksün dedi.
Sonra gölgesi ile sultanlara hükümdarlıklarını bağışlayan Huma kuşu öne çıktı. Ben ki padişahlara hükümdarlık bahsederim, padişahlar benim gölgeme sığınmışken nasıl olur da Simurg’a giderim dedi.
Ardından başı dik ve gururlu bir şekilde Doğan konuştu. Ben dedi kuşların padişahıyım neden ona yöneleyim, Simurg’u rüyada bile görmem ben dedi. Hüdüdün ona verdiği cevap bir İngiliz efsanesi olan Robin Hood’da gördüğümüz; hedef olarak başının üstüne elma koyan padişah hikayesinin, aslında bambaşka bir kaynaktan olduğunu gösteriyordu bize.
Sırasıyla üveyik kuşu denize olan bağlılığından, baykuş define ve virane aşkından, diğer kuşlar da kendilerince bahaneler üreterek gelemeyeceklerini söylediler. Hüthüt, onlara ne kadar dil döktü ise de Anka’ya bu özürle ulaşamayacaklarını anlatsa da dinletemedi.
Bunun üzerine Hüdhüd, Müslüman bir dervişle Hristiyan bir kızın arasında yaşanan aşkın konu edildiği o muhteşem hikayeyi anlattı. Hikayeyi dinleyen bütün kuşlar, o kadar çok etkilendiler ki hemen yola düşmeye karar verdiler.
Hüdhüd’ün öncülüğünde yola düşen kuşlar hem uçuyorlar hem de gördükleri yerler ve kendi durumları üzerinden, akıllarına gelen soruları soruyorlardı. Hüdhüd ise anlattığı hikayelerle kuşların tereddütlerini bilgece gidermeye çalışıyordu.
O yüce dergaha varabilmek için önlerinde bulunan 7 vadinin 7’sini de açmaları gerekiyordu. Daha önce bu yola girip de dönen olmadığından yolun kaç fersah olduğunu da bilen yoktu.
Talep Vadisi
Bu vadi karşına yüzlerce zorluğun çıktığı vadidir. Bu vadide her nefeste 100 bela ile karşılaşabilirsin. Felek papağanı bile sineye döner burada. Bu vadide neyin varsa bırak, mala mülke dair her şeyi terk etmelisin. Elindekileri bırakıp gönlünü temizleme işine bak.
Aşk Vadisi
Bu vadiye gelen her kimse ateş içinde kalır. Buraya ulaşan ateş kesilsin, yanıp yakılsın. Aşık dediğin ateşin kendisidir. Dünyayı ateşe verir de aldırmaz. Ne kafirlik bilir ne de din. Şüpheyi de gerçeği de tanımaz.
Marifet Vadisi
Bu vadide yolun uzunluğu kişiyi halden hale sokar burada yollar birbirine benzemez. Ten yolcusu farklıdır, can yolcusu farklı. Bu yolda herkes kendi ahvaline göre yürür. Fille, örümceğin aynı yolda yürümesi düşünülebilir mi?
İstiğna Vadisi
Burada davadan da, manadan da söz edilmez. Yine ıssızlık sebebiyle öyle bir fırtına kopar ki tüm memleket darmadağın olur. 7 deniz, küçük bir havuz gibidir burada. 7 gezegense 1 kıvılcım miktarıdır. 8 Cennet burada tüm ihtişamını kaybetmiş, 8 cehennem ise donuk kalmıştır
Tevhid Vadisi
Bu vadide tefrit ve tecridi bulursun burada herkes kendini bir diğeriyle eşit sanır çok ya da az hepsi Bir de toplanır.
Hayret Vadisi
Burada tek uğraş dert ve hasrettir her nefes alış bir kılıç darbesi kadar acı verir vakit her şeyin dışındadır ne gece bellidir ne gündüz bu vadide her yolcu her kılından kanlar akıtır.
Fakr ve Fena Vadisi
Burada sözler tükenir çünkü bu vadi dilsizliğin sağırlığın ve kendini kaybetmenin resmidir. Yüzlerce gölge bir güneşin ışıltısında yitirir kendini. Artık o hem vardır hem de yok işte akıl idrak edemez bunu.
Kuşlar yıllar boyunca yüksek tepelerden yokuşlardan geçtiler. Kuşların çok azı o yüce dergaha ulaşabildi. Sadece 30 kuş gönülleri kırılmış yorgun bedenleriyle bitkin hale gelmiş sadece 30 Can.
Sonunda o büyük menzile ulaştılar gördükleri manzara karşısında çok şaşırdılar çünkü burada yüzbinlerce güneş ay ve yıldız istiğna şimşeğin ışığı ile aydınlanmaktaydı. Güneş ve yıldızlar bu haldeyken bizi burada kim görür diye düşünürken bir haberci çıkageldi. Onlara kim olduklarını ve ne istediklerini sordu.
“Biz bu dergaha gelmiş aşıklarız. Simurg padişahımıza ulaşmak için geldik. Onu kendimize padişah yapmak istiyoruz.” dediler. Haberci; “A kendini bilmezler, siz olsanız da olmasanız da o bir padişah, haydi geri dönün.” dedi.
Kuşlar pervanenin mum alevinde yandığı gibi yanmayı göze aldıklarını söyleyince dergaha kabul edildiler ve önlerine Yusuf’un kardeşlerinin önüne koyduğu belge gibi birer belge konuldu. Belgede, o güne kadar yaptıkları ne varsa en ince ayrıntısına kadar yazıyordu. İşte o zaman anladılar yazılanlar başlarından geçen zorluklarla karşılaştırılamayacak kadar güçtü. Başlarını kaldırıp Simurg’a bakınca hayretler içinde kaldılar çünkü onda kendilerini görüyorlardı. Huzura erdiklerinde ise ne ses kaldı ne de bir kelam.
O makama varmadan kimse ne söyleyebilirdi ki dil kılıcına yakışan sükut süsüdür mademki söz tamamdır susmak vaktidir o zaman.
Attar eserin sonunda çok çarpıcı bir karşılaştırma yapıyor. Ben diyor küfrün Kef’ini felsefenin Fe’sine tercih ederim. Çünkü küfrün perdesi aralandığında kendini ondan koruman mümkün ama felsefenin nedir, nasıldır soruları aklı başında olanların da yollarını keser.
Sadece Attar’a değil tüm tasavvuf ehlinin de ortak görüşü olan bu felsefe karşıtlığına katılmadığımı ancak yüce bir varlığı tasvir etmek için kullanılan yöntem açısından eseri çok beğendiğimi de ifade etmek isterim.