Ayın karanlık yüzünde neler saklı?

Bugün, Transformers serisinin üçüncü filmi olan, Dark of the Moon’u izleme imkânı buldum. Yaşadığım heyecan bitmeden sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bugün, Transformers serisinin üçüncü filmi olan, Dark of the Moon’u izleme imkânı buldum. Yaşadığım heyecan bitmeden sizlerle paylaşmak istiyorum.

Aslında hikâye çok eskide başlıyor. 1984’de bir çizgi film olarak yayınlanmaya başlayan Transformers; 2007’de filmi çekilinceye kadar benim gibi 30’lu yaşlarda olan insanların, çocukluklarında akıllarında kalan bir değerdi. 2007’de serinin ilk filmi çekildiği zaman, yaptığı hâsılat, ikincisinin geleceğinin habercisiydi. Nitekim hemen iki yıl sonra 2009’da, Revenge of the Fallen (Yenilenlerin İntikamı) ile yükselişine hız kesemeden devam etti. Ve nihayet 2011’de Ayın Karanlık Yüzü geldi.

Belki de aynı hikâyenin üç kere tekrarlandığı ve üçünde de başarılı olduğu başka bir film yoktur. Dünya dışından gelen iyi ve kötü robotlar ve arada kalan insanlar. Her üç filmde de yaşanan olay bu belki ama sunuş ve bakış açısına dikkat ettiğin zaman ortaya mükemmel bir üçleme çıkıyor.

Şu anda aklıma muhterem birini söylediği laf geldi. “Önce yağlayacaksın ki sıkınca gıcırdamasın.” Tam da makinelere uygun bir laf. Neyse, söylemek istediğim bu kadar yağlamadan sonra filme geçelim isterseniz.

Eski hikayeye göre; milyonlarca yıl önce Dünya’ya düşen Ark isimli gemiden çıkmışlardı Autobotlar ve Decepticonlar. Ancak şimdi bu aracın Ay’a düştüğünü öğreniyoruz. Bu haberi alan Amerikan başkanı, Ruslardan önce oraya gitmek istiyor. İşte bizim aya ilk ayak basan, “Bu benim için küçük bir adım, ama insanlık için dev bir adım.” diyen adamımız Neil Armstrong, aslında bu gemiyi araştırmak için gitmiş. Tam da; “Aslında aya çıkılmadı, o görüntüler Hollywood’da çekildi.” tartışmalarının yaşandığı zamanlarda açıkça bunun söylenmesi, Amerikalıların değişik insanlar olduğunun kanıtıdır. Araştırma sırasında sadece 5 adet sütun adı verilen roket gibi şeyler bulurlar. Ama aslında Ruslar daha önce gitmiş ve resimlerini çekmişlerdir. O görüntülerde ise yüzlerce sütun görülmektedir. İşte bizim Decepticonlar, onları herkesten önce alarak gelecek için hazırlık yapmışlardır. Bu sütunlar Cybertron’u Dünya’nın yanına getirmek için kullanılacaklardır. Ancak bunu başarabilecek tek kişi Sentinel Prime’dır.

Buraya bir parantez açarak, bu hikayeyi bir yerden hatırladığımı söylemek istiyorum. Evet evet şimdi hatırladım. Event’ta da aynısı olmuyor muydu? Sophia’da portalı kullanarak gezegenlerini Dünya’nın yanına getirmişti. Peki hangisi diğerinden çalmıştı? Event’ın son bölümünün gösterim tarihi 23 Mayıs 2011, Transformers’ın ise 29 Haziran 2011. Varın kararı siz verin.

Sentinel Prime’ın Megatron ile anlaşma yaptığını öğrendiğimizde ise iş işten geçmiş oluyor. Çünkü işbirlikçilerle birlikte Chicago kuşatılmış ve sütunlar aktifleştirilmiştir. İşte bu sırada kahramanımız Witwicky devreye giriyor. Optimus Prime’ın liderliğindeki Autobotlar ve NEST’ ekipleriyle birlikte Deceptionların amaçlarına ulaşamaması için çaba göstereceklerdir. İşte biz bu mücadeleyi izledik bu bölümde. Öyle bir mücadele ki her saniyesi heyecan dolu görsel efektlerle süslenmiş sahnelerden ibaret. Öyle ki Soundwave ve Delici bot’un olduğu sahneler görülmeye değer.

Netice itibariyle görülmeye değer, ilk iki filmi izleyenler için kesinlikle izlenilmesi gereken bir film. Fakat her seri film gibi bunu da ilk filimden itibaren izlenilmesini tavsiye ediyorum.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir