Yahudileşme Temayülü

Bugün, Türk ilâhiyatçı, şâir ve yazar Mustafa İslamoğlu’nun 1995 yılında kaleme aldığı Yahudileşme Temayülü adlı kitabını okurken aldığım notları istifadenize sunuyorum.

Her Müslüman günde beş vakit her rekatta okuduğu Fatiha suresinde bizi doğru yola yönelt nimet verdiklerinin yoluna gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil diyerek Allah’a dua eder. Burada üç yol vardır nimet verilenlerin yolu gazabı uğrayanların yolu ve sapıkların yolu.

Kur’an’ın en büyük müfessiri olan Hz peygamber Fatiha’nın son ayetini şu şekilde temsil etmektedir; Gazaba uğrayanlar dan kasıt Yahudiler sapıtanlar dan ise Hristiyanlardır. O yüzden Fatiha’dan sonra gelen bakara suresinde Yahudileşme, ondan sonra gelen Ali İmran suresinde ise Hristiyanlaşma anlatılmaktadır.

Birinin yolunu takip etmek onu taklit etmek onun yaptıklarını yapmak onun gibi davranmak anlamına gelir dolayısıyla burada kastedilen Hristiyanlar ve Yahudiler değil Hristiyanlaşan ve Yahudileşenlerdir. İşte sonraki 2 sure de bu serüven anlatılmaktadır.

Bunları okuyunca aklıma şöyle bir şey geliyor nasıl ki iman la ilahe ile başlıyorsa yani önce reddetme ile başlıyorsa Allah-u Teala da bize önce nasıl olmamız gerektiğini anlatıyor.

Kıblenin Kudüs’ten Kabe’ye tahvili emanetin ona öteden beri ihanet eden Yahudilerden alınıp Müslümanlara verilmesinin bir devir teslim törenidir.

Lanetlenmiş kavim anlayışını sadece Yahudileri has kılarak kendimizi oradan soyutlayıp ucuz bir savunma yöntemi geliştirdik. Halbuki Bakara, Maide ve Cuma surelerinde sahabenin davranışları İsrailoğulları’yla kıyaslanmaktadır.

İslam’da ne kutsal kavim ne de lanetli bir kavim vardır bu anlayış Yahudileşen İsrailoğulları’nın anlayışıdır. Öyleyse olayın adını doğru koyalım. Lanetli kavim değil lanetli mantıktır.

Kitapta Ahmet bin Hanbel den alınan bir hadisten bahsediliyor. Tabii burada konu Yahudiler ile alakalı ama ben meselenin başka bir tarafına dikkat çekmek istiyorum. Hadiste Resulullah’a maymun ve domuzlar hakkında onlar Yahudi soyundan mı diye sorduk Rasulullah da dedi ki Allah kesinlikle herhangi bir kavme lanet etmedi denilmektedir. 19 yüzyılda ortaya çıkan Evrim kuramı ile ilgili çok şey yazıldı söylendi. Ta antik yunandan beri böyle bir düşüncenin olduğu da bir gerçek. Fakat Darwin’den 1000 yıl önce sahabenin belli bir insan türünün maymundan ve domuzdan geldiği düşüncesine nereden kapılmış olabileceği beni çok düşündürüyor.

Hz İsa’nın 2000 yıl önce Yahudi kavimleri için şu söyledikleri aslında bugün bile bizim için geçerli değil mi? “Ey kör kılavuzlar siz üvezi süzerek ayırırsınız fakat deveyi yutarsanız… Siz bardağın çanağın dışını temizlersiniz fakat onların içi soygunculuk ve taşkınlık ile doludur… Siz badanalı kabirlere benzersiniz ki dıştan güzel görünürler fakat içten ölü kemikleri ve her türlü murdarlıkla doludurlar. Siz, böylece insanlara dıştan Salih görünürsünüz fakat içten ikiyüzlülük ve fesatla dolusunuz.” (Matta, 23, Luka 18)

İsra Suresi’nde Yahudilerin iki kere azaba uğrayacakları birincisinde onların üzerine güçlü kuvvetli Kullar gönderileceği ifade edilmektedir. Bu olayın Babil kralı Buhtunnasır tarafından gerçekleştirildiği tarihçiler tarafından söylenmektedir. O halde ayette kullarım ifadesi geçtiği için bulutun nasıl Allah’ın mümin bir kulu muydu? Bunu böyle mi anlamak lazım?

Bir tek Yahudi’nin dahi bulunmadığı Mekke’de nazil olan Yahudilerle ilgili ayetler Kur’an’ın bu ümmetin dikkatini Yahudileşme tehlikesine çekmesinin en çarpıcı örneğidir.

Hz Ömer Resulullah’a şöyle bir teklifle geldi ya Resulullah ehli kitaptan kimileri bize ilginç haberler naklediyor. Onları yazsak nasıl olur? Rasulullah kızgınlığını belli ederek dedi ki Yahudilerin sapıttı gibi sizde mi sapıtmak istiyorsunuz ey Hattab’ın oğlu. Onlardan bir şey sormayın onlar size bir hakikate haber verir siz onu yalanlarsınız ya da bir yalanı haber verir siz doğrularsınız.

Hz peygamber hasat mevsiminde oraya giden vergi tahsildarı tüm hasat toplandıktan sonra isterseniz siz Taksim edin ben beğendiğin yarıyı alayım ya da ben Taksim edeyim siz beğendiğiniz yarıyı alın deyince Hayber Yahudileri hayranlıklarını şöyle ifade edeceklerdir işte gökler ve yer bu adalet sayesinde ayakta duruyor.

Kitapta Ebuzer ile ilgili çok önemli bir anekdotla yer almakta. Ziyarete giden bir kişinin seni bu duruma düşüren sebep nedir sorusuna Ebuzer’in verdiği cevap çok çarpıcıdır. Şam’da iken Muaviye ile “altın ve gümüşü üst üste yığıp da infak etmeyen kimseleri acıklı bir azapla müjdele” ayeti üzerine tartıştık. Muaviye bu ayetin kitap ehli hakkında nazil olduğunu söylüyordu. Ben de hem onlar hem de bizim hakkımızda nazil oldu diye ilettim. Aramızda tartışma çıktı Osman’a beni şikayet etti.

İbn-i Abbas’ın şu sözleri alameti denilen şeye en büyük örnek olsa gerek. Siz ne de iyisiniz ya tatlı olan ne varsa size acı olan ne varsa kitap ehline ha sizden kim Allah’ın hükmünü inkar ederse kafir olur kim ona inandığı halde Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse zalim ve fasık olur.

Arap ırkına has hayat tarzını, giyim stilini damak zevkini, estetik anlayışını, din payesi altında tüm dünyaya dayatmaya kalkmak öncelikle dinin değişken ve sabit ellerini birbirine karıştırmak demekti.

Sıradan bir Yahudi elimdeki Tevrat’a bakıyor bazı yasakları göremeyip soruyordu ben onu kitapta bulamadım Yahudi din adamı da sizin aklınız ermez siz kitabı anlayamazsınız bize soracaksınız diyorlar bugün İslam ümmeti içerisinden çıkan bazı fiziklerin yaptığı gibi insanları Allah’ın kitabından kendi kitaplarına yönlendiriyorlardı.

Gelenek ne tamamıyla süpürüp atılacak bir zibil ne de tamamıyla baş tacı edilecek bir mücevherdir bu iki tavırda aşırılıktır. Birincisi kadir kıymet bilmezliktir. Sonucu köksüzlüğe yol açar, ikincisi kör taklidi çeliktir geleceğin başına gelenek yularını geçirmektir geleni ye yapılacak en büyük ikram geleneği ayıklamak ataların ocağındaki atıp varsa közü almak ve onu bir meşaleye dönüştürerek geleceğe taşımaktır.

Allah-u Teala Bakara suresinde işte böylece sizi dengeli bir ümmet yaptık buyurmaktadır bu denge İslam’ı ve Yahudiler gibi törensel eleştirmek ne de Hristiyanlar gibi vicdan iyileştirmektir dini ne Yahudiler gibi siyasi iyileştirmek ne de Hristiyanlar gibi yalnızca ak ahlak iyileştirmektir peygamberlerine Yahudiler gibi iftira edip taşlamak ne de Hristiyanlar gibi ilahlaştıran kutsamak tır Allah’ı bir Yahudiler gibi milli ilah ilan etmek ne Hristiyanlar gibi üçe bölüp üçü bir kabul etmektir.

Sonucu itibariyle insanlığa örnek olabilmenin temel şartı dengeli olmak yani Yahudileşmemek ve Hristiyanlaşmamaktır özellikle de Yahudileşmemek.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir