Kutsala el basıp yemin edilir mi?

Amerika’da, Müslüman bir Türk Emniyet Müdürü, görevine Kuran-ı Kerim’e el basıp, yemin ederek başladı.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin New Jersey eyaletine bağlı Paterson şehrine emniyet müdürü olarak atanan, Eskişehir doğumlu İbrahim Mike Bayçora, görevine Kuran-ı Kerim’e el basıp, yemin ederek başladı. Bugün, bu konuyu üç boyutta ele almak istiyorum.

Birincisine, böyle bir durumun ülkemizde gerçekleştiği varsayımıyla başlayalım. Hemen, iki cephe oluşur ve “Müslüman bir ülkede elbette böyle olması lazım” deyip destekleyenler olur, karşı cephede ise “laik bir ülkede bu kabul edilemez bir durum” olur ve Cumhuriyet Savcıları göreve çağrılır. Hatta bu varsayımın sağlamasını, meclise başörtüsü ile girilip girilmeyeceği ve müftünün nikah kıyıp kıyamayacağı tartışmalarında yaptık.

Konunun bundan daha önemli olan boyutu ise Türkiye’de, bu toprakların insanları olan bir Alevi’nin, Süryani’nin, Hıristiyan’ın ya da başka bir inanç sistemine sahip bir vatandaşımızın, kendi inancına göre kutsal sayılan nesneye el basıp, göreve başlayıp başlayamayacağıdır. İnanın bu durumda ilk varsayımda kafa kafaya muarız olanların bir çoğu “Olur mu böyle saçma bir şey?”, “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz!” diyerek kolkola karşı çıkacaklardır.

Benim için işin en can alıcı kısmı ve esası ise; dinin, böyle bir emri olup olmadığı, başka bir ifadeyle bu durumun dini bir vecibe olup olmadığı kısmıdır. Bugüne kadar yaptığım tüm ilahiyat okumalarında, ne dinimiz İslam’da ne de diğer dinlerde böyle bir emre rastlamadım.

Peki bu ritüel neden yapılıyor, şimdi sosyolojik olarak ona bakalım isterseniz. İnsanlık tarihinden bu yana kurallar hep olagelmiştir. Yine insanlık tarihinde, bu kurallar hep çiğnenmiştir. İşte otoriteler, kuralların yeterli gelmediği yerlerde inançları kullanmış ve insanların kuralları çiğnemesine, inandığı kutsalın engel olacağını varsaymış ve böyle bir makenizma geliştirmişlerdir. Aynı, hiç bir suretle kabul etmeyeceğiniz bir isteği, çok sevdiğiniz birisi talep ettiğinde geri çeviremediğiniz gibi.

Şimdi, bütün bu sorgulamaların sonunda yine gerçeğin peşine düşelim. Acaba bir şeyi, gelişmiş bir medeniyet de var diye hemen sorgusuz sualsiz kabul mü etmeliyiz ya da onlar yapıyorsa biz yapmamalıyız mı demeliyiz, yoksa meseleyi dış etkilerden bağımsız, kendi ekseninde değerlendirip öyle mi karar vermeliyiz? Meseleye bu açıdan bakınca, insanın en ulvi duygusu olan inancını, ictimai bir mesele için araçsallaştırdığından böyle bir uygulamanın doğru olmadığı kanaatine varıyorum. Bu kanaate varmamdaki gerekçem ise kutsala el basıp kuralı çiğnemedikçe sorun olmayacağı ancak sıkça yapıldığı gibi kutsal üzerine yemin edildiği halde kurala uyulmadığında, hem kişinin kutsal algısında yıpranma olacağı hem de üçüncü şahısların kutsala bakışını zedeleyeceği gerçeğidir.

Bu vesile ile laikliğin; eğer doğru anlaşılıp uygulanabilirse hem soyal yaşam, hem devlet işleri hem de kişinin inanç hürriyeti açısından en doğru yöntem olduğunun da altını çizmek isterim.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir