Hacerül Esved Taşı
Hacerü’l-Esved (Arapça: الحجر الأسود), Kâbe’nin duvarında yer alan ve Müslümanlarca kutsal sayılan siyah ve parlak taş. Hac sırasında hacılar tavaf ederken her bir dönüşte bu taşı selamlar, el sürer veya öperler.
Hacer’ül-Esved hakkında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Haceü’l Esved’in yaklaşık 50 santimetre ebatlarında bir meteor parçası olduğu iddia edilmektedir. Günümüzde bu taşın parçaları gümüş bir çerçeve içinde tutuluyor. Bunun Emevilerin Mekke’yi ele geçirme sırasında verdikleri hasarla ilgili olduğu düşünülmektedir.
Hacer’ül Esvet İslam öncesi Arabistan’da kutsal sayılan bir taştır. Prof. Hikmet Tanyu bütün dinlerde kutsal bir karataşın bulunduğunu ifade etmiştir.
Rivayete göre İslam öncesi dönemde Kâbe hasar görmüş ve yeniden yapılmıştır. Bu inşaat sırasında siyah taşın kimin tarafından yerine yerleştirileceği ve bu onurun kime ait olacağı sorunu kabileler arasında paylaşılamayan bir onur konusu olmuş ve bu sorun Hz. Muhammed’in hakemliği ile çözülmüştür.
Muaviye’nin ölümü sonrasında çıkan iç karışıklıklarda Kâbe Yezid’in askerlerince mancınıklar kullanılarak taşa tutulmuş, isabet alan karataş üç parçaya bölünmüş, Kâbe yıkılmıştır. Kanadalı arkeolog ve İslam tarihi araştırmacısı Dan Gibson’a göre bu yıkım bugünkü Mekke şehrinde değil, bundan yaklaşık 1200 kilometre kuzeyde, Petra’da gerçekleşmişti. Araştırmalarında ulaştığı en eski camilerin kıble duvarları ve mihrap yönlerinin Petra’yı göstermeleri nedeniyle, bu bulgularla ayet, hadis ve siyer kaynaklarındaki diğer ipuçlarını bir araya getiren Gibson Hz. Muhammed’in Petra’da yaşamış ve buradan Medine’ye göç etmiş olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ona göre Kur’an’da bahsedilen “bekke” veya “mekke” sözcükleri de Petra’yı ifade eden kelimelerdi. Müslümanların ilk kıblesi ona göre Kudüs’teki Mescid-i Aksa değil Petra’da Al-Lat tapınağı olarak kullanılan Kâbe olmalıydı. Bu yapı Müslümanların iç savaşlarından birisi olan Abdullah bin Zübeyr ayaklanması sırasında mancınıklarla yıkılmış, İbni Zübeyr karataşı Kâbe’de bulunan diğer kutsal eşyalarla birlikte alarak Emevi saldırılarından uzakta, bugünkü Mekke’nin bulunduğu yere taşımış, yeni tapınağı burada inşa etmişti. Emevilere karşı Abbasilerin desteğini kazanan yeni mekan birkaç yüzyıllık bir geçiş dönemi sonunda tamamen benimsenmiş, yeni yapılan camilerin yönü Mekke’ye dönük olarak inşa edilmeye başlanmıştır. Ancak Emevi etkisinde kalan Kuzey Afrika ve Endülüs camileri yönlerini bambaşka bir yöne, Güney Afrika’ya çevirerek yeni kıbleye karşı çıkmaya devam etmişlerdir.
929’da Büyük Karmat generali Ebu Tahir Mekke’yi zapt ederek Kâbe’yi yağmalamış ve Kâbe hazinesi ile birlikte Karataş’ı alıp götürmüştür. Taşın bir kısmı 1051’de geri getirilerek yerine konulmuştur.
İnanç
Rivayete göre İbrahim peygamber bu taşı Kâbe’nin köşesine yerleştirmiştir. Deylemî’nin Enes’ten rivayet ettiğine göre, Muhammed peygamber şöyle demiştir:
“Hacerülesved Allah’ın sağıdır/sağ elidir, bu taşa el süren kimse, Allah’a isyan etmeyeceğine dair biat etmiş/söz vermiş olur.” (bkz. Kenzu’l-ummal, h. no: 34744)
Hadiste yer alan “Hacerülesved Allah’ın sağıdır/sağ elidir.” ifadesi, mecaz/metafor bir ifadedir. İnsanların günahlarının affına vesile olan hac gibi ömürlük bir ibadetin değerine dikkat çekmeye yöneliktir.
Tirmizî’nin Sünen’inde kaydedilen bir hadise göre taşın cennetten indiği, ilk zamanlar bembeyaz olduğu ancak günahkarların günahlarıyla karardığı ifade edilir.
Bir hadisinde Hz. Muhammed, “Taşa (yani taş dediği Hacer-ül Esved’e) cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürünen sakat ve hastalar mutlaka şifa bulurlardı. Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur.” demiştir.
İkinci halife Ömer bin Hattab’ın bu taş için, “Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan bir taşsın. Allah Resulü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim” dediği rivayet edilir.