Tabula Rasa (Boş Levha) Ampirizm ve Nahl 78
Bu gün John Locke’un ortaya attığı, tabula rasa veya boş levha önermesiyle, Nahl Suresi 78. Ayetinin paralelliğini konuşacağız.
Ana mesleki alanım olan bilişimden sonra, zihinsel gelişimimi çeşitlendirmek adına; Kamu Yönetimi, Sosyoloji ve Felsefe okudum/okuyorum. Uzun zamandır, filozofların düşünceleriyle ortaya çıkardığı bazı sonuçların Kuran’da karşıma çıktığını gördükçe heyecanla notlar alıyorum. Amacım, bir gün bunları derli toplu bir vaziyette gelecek nesillere aktaracak bir eserde birleştirebilmek. O güne kadar bu gece nasibimize düşen son farkettiğim bir gerçeği sizlerle paylaşmak istedim.
Meşhur İngiliz filozof, John Locke’un ortaya attığı; tabula rasa veya boş levha önermesine göre zihnimizde doğuştan gelen bir fikir yoktur. 50 yıllık bir çalışmanın eseri olan “Din Üstüne” kitabını okuduğum İskoç filozof David Hume’un da desteklediği ampirizm (deneycilik) görüşü, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne sürer. Bu anlayışa göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. Bu nedenle insan zihni doğduğunda boş bir levha gibidir.
Şimdi gelelim bunun Kuran ile olan ilişkisine. Girişte de belirtiğim gibi Kuran-ı Kerim, eşsiz bir kitap ve kendisinin de sıklıkla ifade ettiği gibi her şey en ince detaylarıyla açıklanmıştır. Yeter ki onu görecek hikmete sahip olalım. Tabi bunu için yapılması gereken bazı şeyler var ama konumuz o olmadığı için bu noktayı atlıyorum.
Yüce Allah, Nahl Suresi 78. Ayette; “Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” buyurmaktadır. Ayette, bebeklerin doğduğunda hiç bir şey bilmediği ve şükredilmesi için kulaklar, gözler ve kalpler verildiği ifade ediliyor. Ayeti ilk kısmı Locke’un tabula rasa yani boş levha önermesini onaylarken ikinci kısmı ise Hume’un da içinde bulunduğu ampiristleri (deneyciler) onaylıyor. Yani bilgiye ancak duyularla ulaşılabildiğini düşünen filozoflar, ayetteki; kulaklar, gözler ve kalpler vurgusuyla onaylanmaktadır.
Burada kalplerin çoğul olarak kullanıldığını fark etmişsinizdir sanırım. Bu, ayrı ele alınması gereken bir konu olduğu için yazıyı uzatmamak adına yer vermiyorum ancak şu kadarını söyleyeyim; Kuran’daki kalp/gönül ifadeleri bizim şuan zihinlerimizde canlanan biyolojik kalpten daha kapsamlıdır.
Hakikat tektir ve biz ona bir şekilde ulaşmalıyız. Bu ister ilahi kaynaktan gelsin ister dünyada üretilen fikirlerle ulaşılsın. Eğer her ikisini buluşturup özümseyebilirsek ne ala. Yazıyı, İbn-i Rüşd’ün benimde canı gönülden katıldığım o meşhur sözüyle bitirelim: “Felsefe ve din süt kardeşidir.”