O ses, ülkedeki travmanın sesi
Bugün TV 8’de yayınlanan O Ses Türkiye adlı yarışma programında görev yapan jüri üyelerinin ne kadar maaş aldıklarını duyunca bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Bugün TV 8’de yayınlanan O Ses Türkiye adlı yarışma programında görev yapan jüri üyelerinin ne kadar maaş aldıklarını duyunca bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Malum son yılların öne çıkan yapımcısı Acun Ilıcalı, TV 8’i alarak medya patronu olmuş ve tabir caizse level atlamıştı. Yıllar önce Aydın Doğan’ın prensi isimli bir yazıda Ilıcalı hakkındaki görüşlerimi paylaşmıştım. Şimdi durup tekrar baktığımda değişen bir şey olmadığını görmek çok üzücü aslında.
Bugün dinlediğim bir radyo programında O ses Türkiye’nin jüri üyelerinin aldıkları paraları aktaran bir haber okunuyordu. İlk önce yanlış duyduğumu sandım ama sunucu tekrar edince durumu zihnim ancak kavrayabildi. Meğer jüri üyelerinden Sibel Can, 100 bin lira alıyormuş. Hem de haftalık olarak. Diğer üyelerde ona yakın paralar alıyorlarmış. Tek tek buradan sayama gerek yok.
46 milyon kişinin açlık sınırının altında yaşadığı ülkemizde, bazı insanların onları eğlendirmek için bu kadar para almaları kabul edilebilir bir durum değildir. Bazıları canım ticaret özgürlüğü var serbest ekonomi var diyebilir hadi onları anladım. Peki bu yarışmada bu açlık sınırındaki insanlardan kısa mesajla (SMS) oy istenmesi ve bu kısa mesajların 4 lira olmasını nasıl izah edeceksiniz. Yeri gelince şöyle zorluk çektim, şöyle zor şartlarda yaşadım diye mangalda kül bırakmayan bu insanların garibanın elindeki son kuruşları da kişisel zevkleri için almalarını gayri ahlaki bulmamalarını nereye koyacağız?
Hadi onları da anladım. Onlar; “Banane kardeşim, ben ne yaparsam yapayım beni onaylayan, karşımda ne istersem yapan bir kitlem var.” deyip kendini kandırıyorlar diyelim. Elindeki son kuruşları da buralara aktarıp hiç rahatsızlık duymayan ya da bu durumdan onları sorumlu tutmayan bir toplumun durumunu nasıl izah edeceğiz. Ben bu durumu nasıl izah edebileceğimi bilemiyorum. Toplumun içinde bulunduğu travmaya dayalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu travmayı anlayabilmek için Yavuz Bahadıroğlu’nun “Zamcı Kral ile Tepkisiz Halk üzerine bir masal” isimli makalesini okumanızı tavsiye diyorum.