Niyazi Berkes’e göre çağdaşlaşma ve dinselleşme arasındaki bağ
Bugün, Türk Sosyolog Niyazi Berkes’in çağdaşlaşma ve dinselleşme arasında kurduğu bağa dikkat çekmek istiyorum.
1908 – 1988 yılları arasında yaşamış, Kıbrıslı Türk sosyolog ve bilim insanı Niyazi Berkes’in, Türk sosyoloji tarihinde çok önemli bir yeri vardır.
Berkes, çağdaşlaşma ve dinselleşme arasında yaşanan çekişmeye dikkat çekerek; sorunun laiklik kavramına yüklenen dar anlamda din-devlet ya da devlet-kilise ayırımı noktasında olmadığını, daha geniş anlamda “kutsallaşmış gelenek boyunduruğundan kurtulma” noktasında düğümlendiğini belirtiyor. Laiklik kavramının meydana gelen ve olması gereken değişmeyi izah etmekte yetersiz kaldığını tespit eden Berkes, laiklik yerine sekülerleşme ve çağdaşlaşma kavramlarını kullanmayı tercih ediyor.
Çağdaşlaşma ile birlikte dinselleşme eğiliminin devreye girdiğini düşünen Berkes; dinselleşme, çağdaşlaşmaya karşı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabasıdır diyerek, her çağdaşlaşma döneminin arkasından bir dinselleşme humması başlayacağını öngörüyor. Bu dinselleşme eğiliminin de gerçek anlamda dini bir gelişme değil, yenileşmeye karşı bir zırh ve bir direnç olduğunu düşünüyor. Hristiyan batı dünyasında bu direncin merkezinin ruhani bir yapıya sahip olan kilise olduğunu fakat bu durumun, kiliseler ve toplumların yaklaşımlarına göre farklılıklar gösterdiğini savunuyor. Aynı şekilde İslam dini ve Müslüman toplumlar için de farklı yansımalar olduğunu bu farklı yansımaların tarihi sürece göre de değişik boyutlarda ortaya çıktığını söylüyor.
Çağdaşlaşma konusunda asıl sorununun; kutsal sayılan alanın ekonomik, teknolojik, siyasal, eğitsel, cinsel, bilgisel yaşam alanlarında daralması, etkisizleşmesi olarak görüyor. Bu alanın kendini yenilemesi ve çağa uygun hale gelmesini olumlu bir gelişme olarak gören Berkes; problemin bu gelişmelere direncin kuvvetli olması ve alanı daraltması olarak tespit ediyor. Bu direncin dinî boyut kazanarak dinselleşmesinin, sadece olumlu gelişmeleri engellemeye yönelik olduğunu, gelenekselleşmiş bir siyasal ve toplumsal sistemde dinin ne ölçüde kutsal gelenekle ya da kutsal geleneğin ne ölçüde dinle bir tutulma haline gelmiş olduğunu en önemli problem olarak ortaya koyuyor.
Bir 20. yy insanının bir asır önceden bize nasıl projeksiyon tuttuğunu görünce hayretler içinde kalmamak mümkün değil. Berkes, elbette ki bugünleri görerek uyarmamıştı bizi. Bilimin temel ilkeleriyle geçmiş toplumları gözlemleyerek, bu gözlemler üzerinde sosyal deneyler yaparak bu çıkarsamaları yapmıştı. Bize düşen, kurmak istediğimiz modern medeniyet inşasında bu bilgileri kullanarak hata yapmamak olmalıydı ama sanıyorum bu en bariz bilimsel gerçeği ıskaladığımız için başarısızlığa mahkum kaldık.
Son olarak üstadın o muhteşem tespitinden hareketle, başka bir tespitle bitirelim. Cumhuriyet’i bir çağdaşlaşma projesi olarak ele alırsak, içinde bulunduğumuz durumun da çağdaşlaşmaya karşı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabası olduğunu görmek lazım.