Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş

Danimarkalı bir filozof ve teolog olan Soren Kierkegaard’ın, Hz. İsa’nın dağdaki vaazından mülhem bu eserinde; sonsuz mutluluk için Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş’tan; suskunluğu, itaati ve sevinci öğreneceğiz.

“Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz. Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar? “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.” (İncil, Matta, 24-34)

Susmak ve Susmayı Bilmek

Konuşma insanı hayvandan ve bitkilerden Üstün kılar bu yüzden konuşabilmek bir meziyettir ama susabilmek ise bir hünerdir. İnsanoğlu susmayı ancak suskunluğun akıl hocalarından yani Zambak ve kuştan öğrenebilir.

Tanrı huzurunda bir hiçe dönmek için susmayı öğrenmek gerekir sükut ise bir başlangıçtır bu da tanrının krallığının ardından gitmek demektir.

Başlangıç insanın başladığı şey değil vardığı şeydir ve insan ona ancak geri geri giderek varabilir.

Dua etmek, kendi söylediğine kulak vermek değil susabilmek ve suskun kalmaktır. Sabırla beklemektir. Dua eden kişi, Tanrıya kulak verene dek.

Ağaçlar sayıca en yoğun oldukları yerde bile birbirine tutunur destek olurlar ki insanlar bunu nadiren yapar.

Kuş susar ve sabırla bekler her şeyin kendi vaktinde olacağını bilir. Zambak da böyledir oda susar ve sabırla bekler Bahar ne zaman gelecek diye sormaz zira onun kendi vaktinde geleceğini bilir. “Yağmur ne zaman yağacak?”, “Güneş ne zaman çıkacak?” veya “Şimdi de pek sıcak oldu.” demez. Hayır o susar ve sabırla bekler.

Sen zambağı ve kuşu kendine akıl hocası belirleyeceksin ve tanrının huzurunda kendini zambaktan ve kuştan daha fazla önemsemeyeceksin.

Tanrı korkusu hikmetin başlangıcıdır. Sessizlik ise Tanrı korkusunun başlangıcıdır. Süleyman, karıncanın yanına git ve akıllan der. İsa ise kuşa ve zambağa git sessizlik öğren.

Kierkegaard, Hz. İsa’nın Dağ Vaazını anlatırken harika bir eğitim metodu ortaya koyuyor.

Açlıktan midesi kemiren bir çocuk düşündüm annesi yemeği masaya getirince bu kadar azıcık şey ne faydası olacak yesem de açlıktan yine midem kemirecek diye düşünerek yemeye başlamak bile istemeyecektir çünkü nasıl olsa bu kadar yemeğin onun açtığına bir faydası dokunmayacak tır. Fakat anne bunu çok iyi bildiği için peki yavrucuğum sen önce şunu ye gerisini sonra düşünürüz tamam mı diyerek çocuğun yemeye başlamasını sağlamıştır. Böylece çocuk yemeğin daha yarısını yemeden doyar. Eğer annesi çocuğu hemen azarlayıp bu kadar yeter de artar bile diğer azarla saydı çocuk yemeği hiç yemeyecek de bile.

İşte Hz. İsa’nın vaazı da böyle bir metot içeriyor onun için ilk evvela ardından gideceksin diyor bu suretle insanın ağzından çıkan tüm itirazları tabir caizse ağzına tıkıyor ve onu susturuyor ve onu başlangıç noktasına getiriyor devamında ise insan öyle bir doyma noktasına geliyor ki onun sadece Tanrı krallığının ardından gitmesi hakikat oluyor.

İşte, Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş’tan alacağımız ders ilk evvela tanrının krallığının ardından gitmek yani Tanrı’nın huzurunda tam sessiz kalmaktır. Sonra, zaten geri kalanı bize bahsedilecektir.

Nasıl ki; boşlukta düşmekte olan cismin hızını azaltacak zerre kadar bir üçüncü unsur yoksa Tanrı’nın huzurunda ki o muhteşem sessizlikte de sevmekle nefret etmeyi engelleyici bir üçüncü unsur yoktur.

Etrafındaki tabii ya da iyice bir dikkat et. Tabiatta, her şey itaattir, koşulsuz itaattir.

Zambağın yerinde bir insanlar olsaydık, hayat buluşla yok oluşun aynı şey olduğu düşüncesinden dolayı umutsuzluğa düşer ve akabinde kendimizi sırf bir anlığına bile olsa olabileceğimiz şey olmaktan alıkoyardık. Zambak da bu farklıdır o koşulsuz itaatkardır.

Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez ya birine sevgi ve öbürüne nefret duymak zorundadır ya da birine bağlı kalmak ve öbürünü hakir görmek zorundadır. Hem tanrıya hem paraya pula hem tanrıya hem bu dünyaya hem iyi hem kötüye kulluk edemezsin. O halde iki iktidar vardır Tanrı ve dünya iyi ve kötü.

Vaaz yetkisini kullanır ve sevgi dolu bir babanın çocuğuna yaptığı gibi elinden tutar ve hadi gel zambakla kuşun yanına gidelim der. Sonra zambakla kuşu izle kendini buna ver kendini buna vakfet bu manzara seni duygulandırıyor mu diye sorar. Zambak ile kuşun yanında ki o muhteşem sessizlik seni derinden duygulandırdı vakit vaaz izaha devam eder peki ama bu sessizlik neden bu kadar muhteşem koşulsuz itaat ifade ettiği için ki her şey bunun vasıtasıyla tekbir efendiye kulluk eder.

İttifak içindeki dünyaya ihtilafı sokmak insanoğlunun vebalidir. Her günah itaatsizlik ve her itaatsizlik günahtır.

Gelin şimdi de zambakla kuşu bu sevinç dolu ders hocalarını izleyelim.

Sevinç iyi bir muhbirdir dolayısıyla hiç kimse sevinci kendisi sevinç içinde olandan daha iyi telkin edemez.

Şafak sökerken ve kuş günün sevincine erkenden gözlerini açarken o ne sevinçtir. Başka bir perdeden de olsa akşam çökerken kuş, sevinç içince hızla yuvasına dönerken o ne sevinçtir.

Çiğ düşüp kuşu ferahlatırken ve o serinliğin verdiği keyifle istirahate çekilirken o ne sevinçtir. Zambak yıkandıktan sonra güneşin ilk huzmelerinde şehvetle kurulanırken o ne sevinçtir ve uzun yaz günü ne sevinçtir.

Ah biz insanlar sevinçli olmak için şartlar koşar, bir alay zahmet eve endişeye gireriz bütün şartlar sağlayan saydı bile belki buna rağmen bile kayıtsız şartsız sevinçli olmazdık.

Sen sen ol zambağın ve kuşun bizzat kendilerinin sevinç olduğunu aklından çıkarma ve yine de onların bu şekilde bakıldığında elbette senden çok daha az sevinecek şeyi var demektir ne de olsa sen sevinç bulmak için hem zambağa hem de kuşa sahipsin onun için akıl hocaları zambak ve kuştan ders al zira onlar var durumdadır onlar bugündür ve onlar sevinçtir.

İşte bu sevinç duasını canı gönülden ettiğin her sefer; saltanat ve güç, kudret ve şan, şeref ebediyen senindir. Amin.

Süleyman ÜSTÜN

Bilişim Uzmanı, Sosyolog, Kamu Yönetimi, Felsefeci ve Sinemasever

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir