İslamın şartları ve öncelikleri
Bu gece inşallah, iki farklı dini akım arasındaki çatışmaya değinip bir orta yol bulmaya çalışacağız.
Bu gece inşallah, iki farklı dini akım arasındaki çatışmaya değinip bir orta yol bulmaya çalışacağız.
Geleneksel İslam anlayışını savunan ve onu olduğu gibi nakletmeyi görev addeden kalabalık bir grup ile dini, yeni ve evrensel bir bakış açısıyla yorumlayan ve giderek sayıları artan nispeten daha azınlıkta olan başka bir mahalle, birbiriyle yarış halinde.
Bu yarışın önemli bir başlığı da İslam’ın şartları. Geleneksel görüş; yüzyıllardır dimaklara nakış nakış işlenmiş olan, namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin olmazsa olmaz olduğunu, diğerleri ise; adalet, emanet, ehliyet (liyakat), maslahat (faydalı iş) ve meşveret (istişare)’in esas şartlar olduğunu savunuyor.
Bu konudaki kendi görüşümüze geçmeden önce bu görüşlerin kaynağına inip anlamaya çalışalım.
Hakim görüş, Hazreti Peygamber’in; “İslam dini beş esas temel üzerine inşa edilmiştir. Bu esaslar; Allah’tan başka ilah olmadığına inanmak ve Muhammed’in O’nun elçisi olduğuna inanarak onlara şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” hadisini kaynak alarak bu görüşe sahip olmuştur.
Geleneksel görüşün yerine ihdas edilmeye çalışılan yeni şartları ortaya koyan grup ise Kuran ayetlerinden, çok vurgu yapılanların seçilmesiyle oluşturulmuş gibi görünüyor.
Kanımca, bu iki görüşü karşı karşıya koymak doğru değildir. Zira, ikisinde de sayılan değerler/ibadetler olmazsa olmazlar arasındadır. Yani, birini öbürüne tercih etme durumunda değiliz. Ayrıca illa bir şart kodeksi oluşturmak gerekliyse, elimizde 6236 adet şart var. Çatışmayı bırakıp, bu şartları maksimum düzeyde yerine getirmeye bakmalıyız.
Değerleri ve kavramları yarıştırmak yerine, birleştirme ve kesiştirme daha doğru bir yöntem olacaktır.
Evet birileri, bazı kavram ve değerleri önceleyebilir. Bunu bir tefrika olarak almak yerine bir desen, bir doku olarak görüp meselenin bütününe bakarak dünyaya evrensel bir mesaj verebiliriz. Böylece yine Kuran’ın ifadesiyle vasat (orta yol) olma emrine de uymuş oluruz.
Üzülerek ifade etmek gerekirse, halihazırda neredeyse tüm modern evrensel değerler batı kaynaklı. Biz doğu toplumları ise eskinin güzel günlerini yadetmekten öteye gidemiyoruz. İşin daha da acı olan tarafı ise oryantalistlerin bizim değerlerimiz üzerine yaptığı çalışmalar, bizim kendi çalışmalarımızdan daha fazla.
Eğer bilim ve teknolojide, batı ile doğu arasında oluşan 500 yıllık açığı kapatmak zor ise, o zaman biz de değerler üzerinden yeni bir mesaj oluşturup insanlığa sunarak bu açığı kapatabiliriz diye düşünüyorum. Elimizde, tüm insanlığa gönderilmiş evrensel bir mesaj olan Kuran-ı Kerim olduğuna göre bu çok zor olmasa gerek. Yapmamız gerek sadece onu yaşamaya başlamak. Gerisi zaten kendiliğinden gelecektir.