Cemaat ve Cemiyet üzerine aforizmalar
Ramazan tefekkürlerinde bu sefer, cemaat ve cemiyet kavramlarını ele alıp, doğru bir konumda durmaya çalışacağız.
Öncelikle şunu belitmeliyim ki burada ele alınacak olan kurumlar değil kavramlardır. O yüzden yazıyı okurken; falan cemaatin, filan derneğin/vakfın kastedilmediği gerçeğiyle okunmasını salık veriyorum.
Cemaat’in ilk anlamı, dinde ibadet etmek için bir araya gelen topluluklardır. Ayrıca tasavvuf ve benzeri hareketlerde, belli bir görüş ve inanca sahip gruplar için de kullanılır. Tasavvuf cemaatine de tarikat denildiğini de yeri gelmişken hatırlatalım. Sosyoloji literatüründe ise cemaat kavramı, cemaatin üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir şeye (genellikle ortak bir ideolojiye ya da bir kimlik duygusuna) dayanan, özel olarak oluşturulmuş bir toplumsal ilişkiler bütünüdür.
Cemiyet, bir arada yaşayan canlıların oluşturduğu topluluktur. Birey kelimesinin zıddıdır. Bu yönüyle toplum olarak da isimlendirilir. Sosyolojide toplum, onu oluşturan canlıların basit bir toplamından ziyade, farklı biçimler ve özellikler gösterip özgün olan ve nesnel yasalar gereğince insanların maddi üretim içindeki gündelik hayat faaliyetleriyle ve sınıfsal savaşımıyla değiştirilen ve gelişen ilişkilerden oluşan sisteme denir. Bir nevi örgütlenmedir.
Günümüzde, modern anlamda sıkça kullanılan network (ağ) terimi aslında bu iki topluluğu da barındıran bir kavramdır. Ancak ikisi arasında çok fark vardır ve bu yazının ana amacı, bu farkları ortaya koyarak bir farkındalık yaratmak ve okuyucunun bu konudaki bilinç düzeyini artırmaktır.
Öncelikle bu yapılara giriş ve çıkışları ele alacak olursak; cemiyete giriş ve çıkış basit ve külfetsizdir. Kişi, istediği zaman, istediği ölçüde cemiyete katılır ve ayrılabilir. Cemaate ise giriş, belli bir kriter ve özellik gerektirir. Cemaatte kalmak için belli ritüellere devam etmek gerekir. Tam bu noktada daha iyi anlaşılması için yukarıda ifade ettiğimiz uyarıyı bir örnek vererek açalım. Mesela dini bir cemaate giriş ve faaliyete devam etmek için uyulması gereken kurallar ile masonik ya da ezoterik cemaatlere giriş-çıkış açısından da benzerlikler vardır. Dolayısıyla burada cemaatle ifade edilen şey yapının türüdür.
Bir şekilde bu yapılara girdik diyelim. Şimdi o yapı ile kişi arasındaki ilişkilere bakalım. Cemiyet te ilkeler esastır, yetkililer bu ilkelere göre görev icra eder. Üyeler ise yine bu ilkelere göre faaliyet gösterir. Bu yönüyle idari bir hiyerarşi dışında mensuplar arasında bir fark yoktur. Cemaatte ise kişilerin neredeyse hiç söz hakkı yoktur, cemaat liderleri ne derse odur ve hatta ilahi bazı özellikleri de olduğu düşünülür. İşin ilginç yanı, bu durumu yöneticilerden çok üyeler kanıksamış durumdadır. Şeyh uçmaz, mürüdi uçurur sözünü de bu anlamda almak mümkündür.
Cemaatte nakil metodu hakimdir. Şeyh, başkan, üstad hangi konuda ne demişse o artık bir yasadır. Üyelerin itiraz etmesi yasaktır. Cemiyette ise akıl önce gelir. Enformasyon, akıl süzgecinden geçirilir. Eğer akla ve ilkelere uygun değilse kim söylemiş olursa olsun o bilgi reddedilir.
Cemaatte sorgulama ve denetleme yoktur, cemiyette ise verilen her karar, gerçekleştirilen her eylem denetime tabidir. O yüzdendir ki cemaat yapılarında mütevelli heyeti karar verici makenizma iken, cemiyetlerde yönetim kurulunun yanında bir de denetleme kurulu vardır ve verilen her kararı, yapılan tüm faaliyetleri belirli aralıklarla denetler.
İster cemaat olsun, ister cemiyet, isterse de tarikat, dernek, vakıf, tüm bu yapıların amacı aslında sivil bir toplum yaratma çabasındır. Doğası gereği devlet, vatandaşlarına temel düzeyde hizmet götürebilir. İnsanlar, daha fazla öznel taleplerini bu tür yapılar üzerinden karşılama eğilimindedir. Bunu doğal karşılıyorum ama kişinin bu yapılar içinde eriyip gitmesinden ziyade, yapının içinde birey olarak kalarak hem kendi onurunu koruması hem de yapının daha sağlıklı işlemesini sağlayacağı düşüncesindeyim.
Tanınmış ilim ve kültür şahsiyetlerinin cemiyetle ilgili sözlerine, Quotpedia sitesinden ulaşabileceğinizi de ekstra bir bilgi olarak vermiş olalım.
Sonuç olarak insanlar, aslolanın kurumlar değil bireyler olduğu gerçeğini kavrayıp içinde yaşadığı çevreye bu bakış açısıyla bakmalıdır. Yani insanoğlu, cemaat değil, ancak cemiyet olduğunda kurtuluşa ereceklerdir. Meselenin dini boyutunu ele almadık zira onu ümmet kavramı üzerinden başka bir yazımızda müstakil bir şekilde ele alacağız.